Sürekli üzerinde durduğumuz, kafa yorduğumuz konulara baktığımızda, hepsinin ortak noktası, ülkeyi ilgilendiren toplumsal meseleler olduğunu görüyoruz. Birkaç kişi bir araya geldiğinde, bir iki hoşsohbet, hal hatır cümlesinden sonra konu bir şekilde siyasete getirilmektedir. Bu tespitler sadece kahve ahalisi için değildir elbette. Akademik anlamda en üst katmanda olan üniversite hocaları bile sohbet için bir araya geldiklerinde genellikle durum pek değişmez. Onlar da tabiri yerinde ise ülke sorunlarına çözüm bulmak ister. Bunun için hararetli bir tartışmaya girerler. Şöyle bir çevremize bakalım; evde, iş yerinde, okulda, pazarda,çarşıda, kahvehanelerde... Kısacası her yerde benzer konuşmaları duyarız. Peki nedir? Bu kadar kafa yorduğumuz sorunlar? Bize her şeyi unutturan, yeri geldiğinde en yakın dostumuzu kırmamıza sebep olan, kardeşlerin arasını açan, komşuyu komşuya küstüren ve daha neler neler. Gerçekten nedir bu bütün zamanımızı alan, enerjimizi tüketen ve her şeyden öte birbirimize nefretle bakmamıza neden olan problemler? İnanın bunun net bir cevabının olmasını o kadar isterdim ki! Ama maalesef kesin bir şey söyleyemiyoruz. Ama ortada bir şey var ki, o da çok sert bir toplumsal kutuplaşma. Günümüzün en büyük sorunu belki de budur. Çözülmesi için uğraşmadığımız gibi alevlenmesi için çaba gösterdiğimiz bir sorun. Kimseye kızmayalım, ülke olarak bütün halk kesimi olarak çok iyi bir işbirliğine giderek nur topu gibi bir sorun oluşturduk! Evet toplumsal kutuplaşmanın tohumları yeşerdi ve artık onarılması çok güç bir noktaya geldi.
Ülke olarak bilimsel gelişmelerde dünya ölçüsünde en önde miyiz? Ya da artık dünya devletleri eğitim, kültür konularında bizi mi örnek alıyor? En son teknoloji arabaları biz mi üretiyoruz? Yani bu türden müthiş bir atılım yakalayıp, artık toplum olarak biraz da siyaset mi konuşalım diyoruz. Çok mu boş zamanımız var?
Ya da bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Nedir söz konusu olan şey? Mesela şu olabilir mi? Toplum olarak ülkede, dünyada olup bitenleri çok iyi biliyormuş gibi görünsek de aslında çoğumuzun hiçbir şeyden haberimiz olmadığı gerçeği gibi. Her zaman bol konuşuruz ama boş konuşuruz. Hiç bilgimiz olmayan bir konudan bile konuşmayı çok severiz. Ahkam kesmeyi iyi biliriz. Herkes de, her şeyi çok iyi bildiği için de, kimse tamam sen haklısın demez. Bu mümkün değil. Şöyle bir düşünün, hiç hararetli bir tartışmadan sonra; bir tarafın karşı tarafta bulunan kişinin haklı olduğunu kabul ettiğini hiç gördünüz mü? Tartışma yapılan masadan birinin ikna olduğunu gördünüz mü? Bunu görmeniz mümkün değil. Çünkü herkes kendi fikrini karşı tarafa kabul ettirmeye çalışıyor. Kimse karşı taraftan bir şey öğrenmeye çalışmıyor ki. Kişinin niyeti ikna olmadıktan sonra, sabaha kadar tartış neye yarar!
Bu kavgalardan, tartışmalardan artık hayatımızı yaşayamaz olduk. Komşumuz sadece bizden farklı düşünüyor diye ondan selamı sabahı kesersek, aynı fikirde değiliz diye akrabamızı ziyaret etmesek, dünyaya aynı pencereden bakmıyoruz diye eşimizle sürekli tartışsak nasıl yaşayacağız bu güzelim hayatı! Ne güzel de cennet vatanı yaşanmaz hale getiriyoruz. Bunu bütün halk olarak nasıl başarabiliyorsak artık.
Toplumsal Kutuplaşmanın Çözümü Var mı?
Bu sorunun galiba basit bir çözümü olabilir. Mesela şöyle bir geçmişimize baksak, ve geçmişte de aynı şeylerin yaşandığını görsek nasıl olur. Biraz tarih okusak yani. Önceden insanlar ne gibi hatalar yapmışlar, aydınlar halkı hangi konularda uyarmışlar da halk yine bildiğini okumuş. Bunlara baksak ve bazı şeyleri anlasak artık. Bu ülkede bizden öncekiler kıymetli zamanlarını hep bu şekilde harcayıp gittiler, toprak oldular. Anne- babalarımız bize güzel bir ülke bırakmadı. Biz de zaten halihazırda yaşadığımız ülkeyi kendimize zehir ettik. Bari çocuklarımız için bazı paranoyak düşüncelerimizden taviz verelim. O masum çocukların geleceğini de mahvetmemek için kendi üstün görüşlerimizden bir nebze uzaklaşalım da ortak bir noktada buluşalım. Yazık etmeyelim geleceğimize artık.
Tarık YILDIZ
Eğitimci Yazar
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz Tarık Bey.