Kuru Üzüm Üreticilerini Çok Zor Günler Bekliyor
Bu sene açıklanan kuru üzüm fiyatları beklentilerin altında kaldı. Kötümser bir tablo çizmek istemem ama, bundan sonraki sezonlarda da açıklanacak fiyatlar için hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Sizlere bu yazımda, üzüm fiyatlarının neden beklenen fiyatlara hiçbir zaman ulaşamayacağını, veriler doğrultusunda aktarmaya çalışacağım.
Soner VATANSEVER - Türkiye, dünya kuru üzüm üretiminde tartışmasız lider konumda. Yıllık 280-300 bin ton üretim kapasitesiyle küresel pazarın önemli bir kısmını elinde tutan ülkemiz, kaliteli üzümleriyle tanınıyor. Ancak bu parlak tablo, üreticileri bekleyen karanlık bir geleceğin gölgesinde kalıyor. Artan üretim maliyetleri, baskılanmış döviz kuru, iç piyasadaki düşük tüketim ve uluslararası rekabet gibi faktörler, üzüm üreticilerini adeta bir kıskaca sıkıştırmış durumda. Bu yazıda, mevcut veriler ışığında sektörün karşı karşıya olduğu zorlukları inceleyerek, neden “çok zor günlerin” kapıda olduğunu ele alacağız.
İÇ TÜKETİMDEKİ ZAYIFLIK EN BÜYÜK TEHLİKE !
Öncelikle, üretimdeki liderliğimize rağmen iç tüketimdeki zayıflık dikkat çekiyor. Türkiye’de kişi başı yıllık kuru üzüm tüketimi yalnızca 0,5 kg seviyesinde. 85 milyon nüfuslu bir ülke için bu, toplam yıllık tüketimin 40-50 bin ton civarında olduğu anlamına geliyor. Bu rakamlar, üretim bolluğuna rağmen iç pazarın sınırlı olduğunu gösteriyor. Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında fark çarpıcı: Hollanda’da kişi başı tüketim 2,3 kg, İngiltere’de 1,5 kg ve Almanya’da yaklaşık 1 kg seviyesinde. Avrupa’daki toplam tüketim Türkiye’nin 4 katı, kişi başı tüketim ise 1,5 katı düzeyinde. Bu durum, Türkiye’yi tamamen ihracata bağımlı hale getiriyor; üretilen ürünün %80-90’ı yurt dışına gönderiliyor ve ihracatın %84’ü Avrupa Birliği’ne (AB) yöneliyor.
KURU ÜZÜMDE İHRACAT BAĞIMLILIĞI, HAREKET ALANIMIZI KISITLIYOR
İhracat bağımlılığı, üzüm sektörünün en büyük kırılganlıklarından biri. 2023/24 yılında kuru üzüm üretimi yaklaşık 245-280 bin ton olarak gerçekleşti, ancak beklenmedik yağışlar ve küf hastalıkları nedeniyle önceki yıllara göre düşük kaldı. İhracat ise 207 bin ton seviyesinde gerçekleşti, bunun büyük kısmı (166-186 bin ton) Avrupa’ya yöneldi. İngiltere 81 bin ton, Hollanda 57 bin ton gibi ülkeler başlıca alıcılar. Türkiye, küresel kuru üzüm ihracatının %20-25’ini ve AB ithalatının %40-50’sini karşılıyor. Ancak bu bağımlılık, Avrupa’daki talep dalgalanmalarına karşı ülkemizi savunmasız bırakıyor.
ÜRETTİĞİMİZ ÜZÜM BİZE GÖRE UCUZ, RAKİPLERİMİZE GÖRE PAHALI
Kuru üzümde rekabet, sektörün en büyük kabuslarından biri haline gelmiş durumda. Çin, İran, Özbekistan ve Afganistan gibi ülkeler, kuru üzümün tonunu 2.200 dolar gibi düşük fiyatlarla ihraç ediyor. Bu, Türk ürünlerinin Avrupa pazarında “pahalı” algılanmasına yol açıyor ve pazar payı kaybını hızlandırıyor. Fiyat paradoksu burada devreye giriyor: Türkiye’de üreticiler için 120 TL/kg (kilogram maliyeti yaklaşık 3 dolar) bize göre ucuz görünebilir, ancak Avrupa ithalatçıları için yüksek kaliteli olmasına rağmen rekabetçi değil. İran’ın düşük para birimi değeri (riyalin değer kaybı), düşük işgücü maliyetleri ve ucuz enerji fiyatları gibi avantajlar, onları öne çıkarıyor. Türkiye ise verimli tarım teknikleri ve AB standartlarına uyum nedeniyle maliyetleri yüksek tutuyor, bu da kaliteli ürün sunsa da fiyat rekabetinde geride kalmasına neden oluyor.
BASKILANAN DOLAR KURU ve ARTAN MALİYETLER !
TARİŞ’in belirlediği fiyatlar; üretim maliyetleri, rekolte, enflasyon ve piyasa talebine göre şekilleniyor, ancak bu mekanizmalar artan girdiler karşısında yetersiz kalıyor. Üzümde üretim maliyetleri her geçen gün artarken, baskılanmış dolar kuru ihracatı olumsuz etkiliyor. İç piyasada tüketim Avrupa’ya kıyasla “çok düşük” olduğu için ürünün kaderi tamamen Avrupa pazarına bağlı durumda. Ancak Avrupa, daha uygun fiyatlı alternatifler (İran, Çin vb.) bulduğunda Türk üzümü göz ardı edilebiliyor. Sabit kur politikası nedeniyle ihracat gelirleri de baskı altında kalıyor. Girdi maliyetleri (gübre, enerji, işgücü) yükselirken, ürettiğimiz kuru üzüm Avrupa’ya sabit fiyattan satılıyor; bu da kar marjlarını eritiyor. Girdi maliyetlerinin artması ve ihracata dayalı üretim sürecimiz, maalesef rakiplerimizin ucuz üzümlerine takılıyor.
GEREKLİ TEDBİRLER ALINMAZSA ÜZÜM, ÜRETİCİNİN ELİNDE KALACAK !
Sonuç olarak, Türk kuru üzüm üreticilerini gerçekten çok zor günler bekliyor. Üretimdeki liderlik, iç tüketimin zayıflığı, ihracat bağımlılığı, artan maliyetler ve uluslararası rekabet gibi faktörler bir araya geldiğinde, sektörün sürdürülebilirliği tehlike altında. Pazar koruma çabaları (örneğin, AB standartlarını koruma ve markalaşma) öncelikli olsa da, iklim riskleri ve ekonomik baskılar göz ardı edilemez. Eğer acil önlemler alınmazsa –döviz politikalarında esneklik, maliyet destekleri ve iç tüketimi teşvik eden kampanyalar gibi– üreticiler pazar payı kaybı ve finansal sıkıntılarla yüzleşmek zorunda kalacak. Türkiye’nin kaliteli üzümleri, dünya pazarında hak ettiği yeri korumak için stratejik müdahalelere ihtiyaç duyuyor; aksi takdirde, bu “altın ürün” üreticilerin elinde bir yük haline gelecek.