(4 EYLÜL 1922)
Yunanlılar ve yerli Rumlar, 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık (ya da Dumlupınar) Meydan Muharebesi yenilgisinin ardından, Alaşehir‘in ileri gelenlerinden yirmi kişiyi tutuklayıp (Bir gün sonra bu rakam 1500′e çıkar.) dükkanları ve evleri yağmalamaya başlarlar.
İnsanlığını henüz yitirmemiş bir Yunan subayı, 3 Eylül 1922 sabahı kasabadan Musazade Eyüp Hilmi Efendi’ye, Alaşehir’i yakmak üzere bir Yangın Tabur’unun yola çıktığını ve başlarının çaresine bakmalarını söyler. Bu görev, Yunan Orduları Başkomutanlığı da yapmış olan General Papulas’ın İzmir’de, Aya Fotini kilisesinde verdiği nutukta söylediklerine uygun düşen bir eylemdir:
“Avrupa verdiği karardan döner ve Yunan ordusunun hakkını başka suretle korumak girişiminde bulunursa, ordu çekildiği yerleri yakıp yıkmak suretiyle, yüz yıl içerisinde yerine konamayacak zararlar verecek, bu suretle Türkiye’de sonsuza uzanacak bir hatıra bırakacaktır. Ordu, bu hususta planını her halde uygulayacak ve buna hiçbir kuvvet engel olmayacaktır. Hatta İzmir ve Trakya dahi bu halde terk edilecektir!”
Papulas’ın emri, 4 Eylül günü Alaşehir’de uygulamaya konulur. Yerli Rumlardan Diyamandopulas ile arkadaşları ve bazı Ermenilerin rehberliğindeki Yangın Taburu, önce su yollarını keser, halkın evlerinden dışarı çıkmasını yasaklar.
Gaz, benzin dökülerek 10 ayrı bölgeden başlatılan yangın, Yangın Taburundaki görevlilerin attıkları bombalar ve yağlı paçavralarla kısa zamanda genişler ve iki gün içerisinde, 4500 evli kasaba enkaz haline gelir.
Yunanlılar şehri yakmakla kalmamış, istasyona doğru kaçan halka topla ateş ederek katliam yapmış, üç yüz kişilik bir kafileden ancak on kişi Manisa’ya canlı ulaşabilmiş, bir kadın kafilesi, üzerine makineli tüfekle ateş açılarak katledilmiş, ancak seksen kadarı dağlara kaçabilmiş, daha sonra bunların bir bölümü çıldırmış hâlde dolaşırken bulunmuştur.
Yangından sonra “Uluslararası Kızılhaç ve Çocuk Esirgeme Birliği”nden gelen temsilciler, düzenledikleri raporda, Alaşehir’deki yangın hakkında, “Hıristiyanlar tarafından planlı bir şekilde yapılmıştır. Avrupa’da buna savaş gereği diyecekler bulunabilir, fakat biz vicdanı kanaatimizle söylüyoruz ki böyle bir varsayımı kabul edemeyiz.” diye yazmışlardır. Çünkü 38.000 nüfuslu, 4500 haneli şehirden geriye, 5-6 bin insan, yüz kadar ev, iki cami, üç dükkan -onlar da Rumlara aittir- kalmıştır.